RAMAZAN 29 (13 HAZİRAN) - HAKİKİ KİŞİSEL GELİŞİM SİTESİ

İçeriğe git

Ana menü:

RAMAZAN 29 (13 HAZİRAN)

ÖZEL KUR-4

MEAL”

YUSUF-33. “Yusuf, (kadınların arzuları ve planları karşısında) Allah’a yönelip yalvardı:

Rabbim! Bunların beni yapmaya çağırdıkları şeyi işlemektense zindanı tercih ederim.

Eğer fendlerini bozup beni onlardan kurtarmazsan, kayıp onlara meyleder

ve cahillerden (doğru nedir, yanlış nedir bilmeyen, bilseler bile yapmamaları gerekeni bile bile yapanlardan) olurum.”

---------------------------------------------------------------

HADİS”

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

"Kim her namazın ardından otuz üç kere Subhanallah,

otuz üç kere Elhamdülillah

ve otuz üç kere Allahuekber deyip,

yüzüncüsünü "Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh.
Lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve âlâ külli şeyin kadîr"

diyerek tamamlarsa, deniz köpükleri kadar da olsa günahları bağışlanır."

(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buhârî)

---------------------------------------------------------------

TEFEKKÜR PENCERESİ”

*Hakikate âşina bir gönül için her imtihan, insanı gökler ötesi âlemlere uçuran bir kanat ve imtihanda görülen her sıkıntı da ona güç ve canlılık kazandıran bir iksirdir.

*Böyle birinin nazarında ateşlere atılmak, Yaratıcı’nın dostluğuna doğru atılmış en güçlü bir adım; çarmıhlara gerilmek de O’na yükselmenin yüce birer vesilesi sayılır.

*Evet, gönlünü en yüce ideallerle donatmış birisi için, her yeni imtihan onun azmine indirilmiş bir kamçı, iradesini şahlandıran bir efsun ve gönül kadranını aydınlatan bir ışıktır.

*O gördüğü her imtihanla kristaller gibi berraklaşır; yay gibi gerilime geçer ve adım adım, gönlünde kurduğu Cennet’lere doğru yükselir.

Kahrı-lütfu bir bilmeyen mürde gönüller varsın bundan bir şey anlamasınlar.

*Geçen hakikatin mealine gönül vermiş idealistler, bu uğurda çekilen ızdıraplardan daha zevkli bir şey tanımayacaklardır.

Ocaklar gibi yansalar dahi, âh u efgân edip ağyâra dert yanmayacaklardır.

Ne dostların vefasızlığı ne de düşmanın insafsızlığı onları millet ve vatan yolunda hizmetten alıkoyamayacaktır.

Ve işte, ahd ü peymânları da şöyle olacaktır:
Felek esbâb-ı cefâsın toplasın gelsin,
Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azîmetten.”
N. Kemâl!

---------------------------------------------------------------

NURDAN YANSIYANLAR”

Her bir ayetin mânâ mertebeleri vardır;
zahirî (açık), batınî (görünür mânâsının içindeki, ehlinin anlayabileceği mânâ), haddi (kapsamı) ve muttala’ı (anlam çerçevesi) vardır.
(Bu dört mânâ tabakasından) her birinin de fürûâtı (detayları), işaretleri, dalları ve ayrıntıları vardır.”

hadisinin işaret ettiği gibi, Kur’an’ın beyanları, kelimeleri öyle bir tarzdadır ki, her bir ifadenin, her bir kelimenin, hatta her bir harfin, bazen de bir meselenin ifade edilmeyişinin pek çok hikmeti vardır.

Kur’an her bir muhatabına hissesini ayrı bir kapıdan verir.

Dağları da arzı tutan birer destek (yapmadık mı)?” (Nebe sûresi, 78/7) ayeti buna örnektir.

Sıradan bir insanın bu ifadeden hissesi şudur:
Yere çakılmış kazıklar gibi duran dağları görür, onlardaki fayda ve nimetleri düşünür, Hâlık’ına şükreder.

Bir şairin bu beyandan hissesi:
Yeryüzünü bir taban, gök kubbeyi onun üstüne konulmuş, yeşil, elektrik lambalarıyla süslenmiş muhteşem bir çadır ve enine bir daire olarak, göğün eteklerinin başında görünen dağları ise o çadırın kazıkları şeklinde hayal eder. Sâni-i Zülcelâl’ine hayretle kulluk yapar.

Göçebe bir edibin bu ayetten nasibi:
Yeryüzünü bir çöl, sıradağları ise çok sayıda ve birbirinden farklı bedevî çadırları gibi görür. Dağları, âdeta toprak tabakası yüksek direklerin üstüne atılmış ve o direklerin sivri başları toprak perdesini yukarı kaldırmış, birbirine bakıyor gibi hayal eder. Onları pek çok canlının yuvası olarak düşünür. Büyük, devasa mahlûklar için yeryüzünde böyle çadır gibi dağları kolayca kuran ve koyan Fâtır-ı Zülcelâl’ine hayretle secde eder.

Bir coğrafyacının bu kelâmdan kısmeti:
Yerküreyi, sonsuz uzay boşluğunda veya esîr denizinde yüzen bir gemi, dağları da o geminin üstünde, onu sabit tutması ve dengeyi sağlaması için çakılmış direkler şeklinde düşünür. O koca yerküreyi kusursuz bir gemi gibi yapıp bizleri içine koyarak uçsuz bucaksız âlemde gezdiren Kadîr-i Zülkemâl’e karşı “Seni noksanlardan tenzih ederiz Ya Rab! Senin şanın ne büyüktür!” der.

Medeniyeti ve toplum hayatını iyi bilen hikmet sahibi bir âlimin bu ayetten hissesi:
Yeryüzü bir evdir; o evin hayatının direği ise bedenin yaşamasıdır. Bunun da gereği hayat için şart olan su, hava ve topraktır. Su, hava ve toprağın direği ve kazığı ise dağlardır. Zira dağlar, suyun mahzeni, havanın tarağı (onu zehirli gazlardan temizler), toprağın koruyucusu (toprağı bataklıktan ve denizin taşmasından korur) ve insanın yaşaması için gerekli diğer şeylerin hazinesidir. O âlim, şu koca dağları, evimiz olan yeryüzüne bu şekilde direk yapan ve geçimimiz için hazine kılan sonsuz haşmet ve kerem sahibi Sâni’e tam bir hürmetle hamd eder, O’nu över.

Tabiat ilimlerini iyi bilen bir felsefecinin bu beyandan nasibi:
Yerin altındaki bazı değişim ve dalgalanmaların neticesi olarak meydana gelen depremlerin, dağların varlığıyla dindiğini; hem dağların, yerkürenin ekseninde istikrarla dönmesini ve depremle sarsıldığı zaman senelik yörüngesinden çıkmamasını sağladığını; hem zeminin hiddet ve gazabının ancak yanardağların delikleri vasıtasıyla nefes alarak yatıştığını anlar, tamamen imana gelir, “Hikmet Allah’ındır.” der.

---------------------------------------------------------------

DUA İKLİMİ”

Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla…

Nefsim, dinim, ailem, evladım, malım, arkadaşlarım ve onların din ü diyanetleri ve malları üzerine bin kez Bismillahi “Allahuekber”

Nefsim, dinim, ailem, evladım, malım, arkadaşlarım, onların din ü diyanetleri ve malları üzerine binler ve binler kez Bismillahi “Allahuekber”

Nefsim, dinim, ailem, evladım, malım, arkadaşlarım, onların din ü diyanetleri ve malları üzerine binler ve binler ve binler kez “lâ havle velâ kuvvete illâ billahilaliyyilazîm.”

Allah’ın ismiyle başlar, O’nun lütfuna iltica eder, her hayrı O’ndan bekler, azabından yine O’na sığınır, O’na dayanır, ne yaparsam O’nun için yapmaya çalışır ve gerçek güç ve kuvvetin sadece O Yüceler Yücesi’ne ait olduğunu ikrar ve itiraf ederim.

Dinimi Allah için yaşar, nefsimi Allah’a vakfeder, evlâdımı O’nun yolunda yetiştirmeye çalışırım.

Yine malımı Allah için infak eder, aileme O’nun bir emaneti nazarıyla bakarım.

Rabbimin bana verdiği her şeyi de, O nasıl kullanmamı isterse öyle kullanır, hepsine Allah’ın ismiyle teveccüh ederim.

Sana sığınırım Allah’ım, nefsimin şerrinden, başkalarının şerrinden ve Senin yaratıp kâinatın dört bir tarafına serpiştirdiğin mahlûkatının şerrinden.

Senin korumana dehalet ederim onların hepsinden.

Sana iltica ederim hepsinin kötülüklerinden.

Onların zararlarını Senin inayetinle engeller, şerlerinden Senin sıyanetinle emin olurum.

Sağımdan, solumdan, önümden, arkamdan, üstümden, altımdan ve bütün çevremden verebilecekleri zararlara karşı da aynı tedbiri alır, Senin Vâhidiyet ve Samedâniyetine sığınırım.

Allah’ım! Kendim ve bütün o varlık için sadece Senin elinde bulunan hayırlardan diliyorum.

Allah’ım! Beni ve diğer mahlûkatını sevdiğin kullar içerisine al.

Bizi koru.. bizi gözet.. bizi yakınlığınla sevindir.. içimize emniyet sal ve bizi güven içerisinde tut.. bizi
muhafaza buyur.. bizi başkalarıyla değil Seninle, Senin yanında olanlarla eyle ve bütün insî ve cinnî şeytanların, haddini aşanların, hasetçilerin, yırtıcı hayvanların, yılan ve akreplerin ve “perçemlerini elinde tuttuğu”n bütün canlıların verebileceği zararlara karşı her zaman bizi koruyup kolla.

Rubûbiyeti altında bulunanların zarar ve kötülüklerine karşı Rabbim bana yeter.

Yarattıklarının şerlerine karşı Hâlıkım bana yeter.

Verdiği rızıkla hayatlarını devam ettirenlerden gelebilecek tehlikelere karşı Râzıkım bana yeter.

Setredilmeye muhtaç varlıkların kötülüklerine karşı Sâtir olan Allah bana yeter.

Yaratılışları itibariyle yardıma muhtaç olan varlıkların zararlarına karşı Nâsır olan Mevlâm bana yeter.

Kahr u cebr altında yaşayan mahlûkata karşı Kâhir olan Allah bana yeter.
Her zaman yardımıyla bana kâfî gelen O En Yüce Zât bana yeter.

Ezelde bana yeten O Ezel Sultanı her zaman bana yeter.

Allah bana yeter; o ne güzel Vekîldir!

Salât ü selâm da Efendimiz Hazreti Muhammed’e, tertemiz ehline ve her biri iyilik ve keremde birer yıldız olan ashâbı üzerinedir. Salât ve selâm olsun O, İnsanlığın İftihar Tablosu’na, ehl-i beytine ve ashâb-ı güzinine.

---------------------------------------------------------------

GÜNÜN ZİKRİ:  " EL- VEHHÂB "

TESBİH ADEDİ:  14

TESBİH NİYETİ:  SIKINTISIZ VE MADDİ AÇIDAN RAHAT BİR HAYAT SÜRMEK…

 
İçeriğe dön | Ana menüye dön