ŞABAN 29 (15 MAYIS) - HAKİKİ KİŞİSEL GELİŞİM SİTESİ

İçeriğe git

Ana menü:

ŞABAN 29 (15 MAYIS)

ÖZEL KUR-3

MEAL”

TEVBE-33. “Allah, Rasûlü’nü doğrunun ve doğruya giden yolun ta kendisiyle ve (adalet, hakkaniyet
ve doğruluk üzerine oturan) Hak Din’le gönderdi ki,

o Din’e başka her din ve sistemin üstünde bir mevki versin,

müşrikler hiçbir zaman hoşlanmasalar da.”

----------------------------------------------------------------------

HADİS”

Ebu Ümâme (r.a.)’den; Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

Ben, haklı olduğu hâlde bile çekişmeyi bırakan kimse için cennetin avlusunda bir köşk,
  
şaka da olsa, yalan söylemekten kaçınan kimse için cennetin ortasında bir köşk
ve
ahlâkı güzel olan kimse için de cennetin en yüksek yerinde bir köşk verileceğine kefilim.”

(Ebû Davûd, Edeb, 7, V, 150)

----------------------------------------------------------------------

TEFEKKÜR PENCERESİ”

*Muallim, öğretici olmazsa; mektep, hayatı ders vermezse; kitap, kâinatın sinesindeki esrarı billûrlaştırıp aksettirmezse, o muallim tâli’siz, o mektep karanlık ve o mektepte okuyanlarda bedbahttırlar.

*Ve eğer, muallim, elindeki irfan adesesiyle eşya ve hâdiseleri tanıma yolunda ise; kitap, neşrettiği nurlarla “Elektromikroskop” ve (x) ışınları vazifesini görüyorsa; mektep bu esrarlı cümbüşe laboratuvarlık yapıyorsa,nmuallim mutlu, mektep aydın ve o mektebin talebeleri de bir kısım meleklerdir...

*Acaba, muallim, öğreticilik vazifesini yapabildi mi..?

*Talebenin ruhunu aydınlatıp, kâinatla bütünleşmesini temin edebildi mi?

*Kalbine fer verip onu yüce ideallerle donatabildi mi?

*Yıllar yılı hayatı, mektepten ve muallimden öğrenmeye alışmış halkımızın, aç ve bitkin bakışları karşısında, ona her yönüyle hayatı talim edip, ruhunu sefaletten kurtarabildi mi..?

*Ona kitabı ve mektebi sevdirip, ilmin yüce gayesine âşina kılabildi mi..?

*Hâsılı; milletin, ümit ocağı deyip bel bağladığı ve bütün inkisarlarında gözünü ona dikip, ondan bir şeyler beklediği mektep, fonksiyonunu yerine getirebildi mi...?

*Elde ettiği imkânları değerlendirip, duygu ve düşüncelerimizi rahatlıkla soluyabildiğimiz irfan yuvalarımızda, her şey olmaya müheyyâ bir nesil karşısında, vazifesini idrak edebildi mi..?
.
.
.

----------------------------------------------------------------------

NURDAN YANSIYANLAR”

İman, nasıl ki bir nurdur, insanı ışıklandırıyor; üstünde yazılmış olan, Samed Yaratıcının bütün nakışlarını gösterip okutuyor. Aynı şekilde, kâinatı da aydınlatıyor, geçmiş ve gelecek zamanı karanlıktan kurtarıyor.

Şu sırrı, bir vakada “Allah iman edenlerin yardımcısıdır, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.” ayet-i kerimesinin bir sırrına dair gördüğüm bir temsille anlatacağız:

Hayalî bir vakada gördüm ki, iki yüksek dağ var, birbirine bakıyor. Aralarında dehşetli bir köprü kurulmuş. Köprünün altında pek derin bir dere... Ben o köprünün üstündeyim. Dünyayı da koyu bir karanlık kaplamış.

Sağ tarafıma baktım, sonsuz bir karanlık içinde büyük bir mezar gördüm, yani hayal ettim. Soluma baktım, dehşet veren karanlığın dalgaları içinde dev fırtınalar, gürültü ve ızdıraplar, felâketler hazırlandığını görür gibi oldum. Köprünün altına baktım, gayet derin bir uçurum gördüğümü zannettim.

Bu dehşetli karanlık karşısında sönük bir cep fenerim vardı. Onu kullandım, etrafıma onun yarım yamalak ışığıyla baktım. Bana pek müthiş bir vaziyet göründü. Hatta önümdeki köprünün başında ve etrafında öyle dehşetli ejderhalar, aslanlar, canavarlar vardı ki, “Keşke şu cep fenerim olmasaydı, bu dehşeti görmeseydim!” dedim.

Feneri hangi tarafa çevirdiysem öyle dehşete düştüm. “Eyvah, şu fener başıma belâdır” diyerek ona kızdım ve cep fenerimi yere çarpıp kırdım.

Âdeta onun kırılmasıyla dünyayı ışıklandıran büyük elektrik lambasının düğmesine dokunmuşum gibi, karanlık birden yok oldu. Her taraf o lambanın ışığıyla doldu. Her şeyin hakikati göründü.

Baktım ki, o gördüğüm köprü, gayet düzgün bir yerde, ova içinde bir caddedir. Sağ tarafımda gördüğüm büyük mezarın, baştanbaşa güzel, yeşil bahçelerle çevrili, başında nuranî insanların bulunduğu ibadet, hizmet, sohbet ve zikir meclisleri olduğunu fark ettim. Sol tarafımdaki fırtınalı, gürültülü, ızdıraplı zannettiğim uçurumların ve zirvelerin ise süslü, sevimli, cazibeli dağların arkasında büyük bir ziyafet, güzel ve yüksek bir seyir yeri olduğunu hayal meyal seçtim. Ve dehşetli birer canavar ve ejderha zannettiğim varlıkların uysal deve, öküz, koyun, keçi gibi ehil hayvanlar olduğunu gördüm. O hayalî vakadan uyandım.

İşte o iki dağ, hayatın başlangıcı ile sonu, yani dünya ve berzah âlemleridir. O köprü, hayat yoludur. Sağ taraf geçmiş zaman, sol taraf ise gelecektir. O cep feneri bencil, kendi bildiğine güvenen ve semavî vahyi dinlemeyen insanın gururu, benliğidir. Canavar zannedilen şeyler ise âlemdeki hadiseler ve hayret verici varlıklardır.

İşte benliğine güvenen, gaflet ve dalâlet karanlığına düşen adam şu vakadaki ilk halime benzer. O cep feneri hükmündeki kusurlu ve dalâlete bulaşmış bilgilerle geçmiş zamanı büyük bir mezar şeklinde ve hiçliğe benzer bir karanlık içinde görür. Geleceği ise gayet fırtınalı, tesadüfe bağlı, korku ve yalnızlık hissi veren bir yer zanneder. Her biri Hakîm ve Rahîm bir Zât’ın itaatkâr memurları olan hadiseleri ve varlıkları zararlı birer canavar bilir.

Eğer Cenâb-ı Hak’tan hidayet yetişse, iman kalbine girse, nefsinin firavunluğu kırılsa ve Allah’ın kitabını dinlese şu vakadaki ikinci halime benzeyecek. O vakit kâinat birden gündüz rengini alır, ilahî nur ile dolar. Âlem “Allah göklerin ve yerin nurudur.”  ayetini okur. İnsan, geçmiş zamanı büyük bir mezar olarak görmez; belki kalb gözüyle her bir asırda bir peygamberin ya da velinin başında bulunduğu, kulluk vazifesini yerine getiren temiz ruhlardan ibaret cemaatlerin hayat vazifelerini bitirip yüce makamlara uçtuğunu ve istikbal tarafına geçtiğini görür.

Sol tarafına bakar; o iman nuruyla dağ gibi bazı berzah ve ahiret hadiselerinin, değişimlerin arkasında cennet bağlarındaki saadet saraylarında kurulmuş Rahmanî bir ziyafet sofrasını uzaktan uzağa fark eder. Fırtına, zelzele ve salgın hastalık gibi hadiseleri itaatkâr birer memur bilir. Bahar fırtınası ve yağmur gibi, görünüşte sert hadiselerin mânen çok tatlı hikmetlere vesile olduğunu görür. Hatta ölümü ebedî hayatın başlangıcı, kabri de bâki saadetin kapısı bilir. Başka noktaları da bunlara kıyasla, hakikati temsile uygula…

DUA İKLİMİ”

Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla…

Ey Yüce Allah’ım! Her şahidin gaybını muhît olan ve bütün zâhirlerin bâtınında mutlak tasarrufta bulunan yalnız Sensin.

Alınların, huzurunda secdeye vardığı Yüce ve Kerîm Zâtın ve karşısında gözlerin kamaştığı nurun hakkı için Senden, yüzümü mâsivâ hesabına her şeyden çevirecek bir hidayetle beni Senin sırat-ı hâssına iletmeni diliyorum.

İlahî! Düşmanlıkla oturup kalkan zalimleri kahretmek ve cebbâr zorbaları zapt u rapt altına almak Senin şanındandır. Esmâ-i kahriyenin izzetinden, bana kötülük yapmak isteyenleri engelleyecek, haddini aşan bâğîlere karşı bana yetecek ve onunla zalimlerin kökünü kesebileceğim bir medet, bir yardım dileniyorum Senden.

Allah’ım! Bütün kötü ve çirkin huylardan arınacak şekilde beni nefsime mâlik eyle.

Ey Hâdî! Beni Sana, Sana gelen yola hidayet eyle. Eyle ki, her şey mutlaka Sana döner ve Sen her şeyi ilmin ve kudretinle ihata edersin.

İlahî! Her nefis üzerinde Kâim, maddî ve manevî, görünen ve görünmeyen her şey üzerinde Kayyûm yine Sensin. Her şeyi kudretinle Kendi hükmüne râm eyler, ilminle onun kaderini tayin edersin. Kudret de, kahr u hâkimiyet de yalnız Sana aittir. Halk da, emir de, yaratmak da, hükmetmek de Senin elindedir. Sen her şeye yakınlardan yakın ve her şeyi ihata edensin.

Allah’ım! Senden nâtık bir lisan, sâdık bir söz, kifayetli bir anlayış, müdrik bir sır, duyarlı bir kalb, âkil bir akıl, aydınlık, nûrânî bir fikir, keskin bir bakış, köpürüp duran bir şevk, muhrik/yakıcı bir iştiyak ve sarıp kuşatan bir vecd istiyorum.

Yine muktedir bir el, kâhir bir kuvvet, koruyan bir göz, mutmain bir nefis ve itaatte gevşeklik ve bıkkınlığa düşmeyen âzâlar istiyorum.

Allah’ım! Huzuruna varabilmem için beni her türlü kirden arındır ve beni huzuruna kabul buyurarak rızıklandır.

İlahî! Üzerime sekîne ve vakar yağdır. Beni büyüklük taslamaktan ve kibirden uzak tut. Beni kabul ve inâbe makamında kâim eyle ve duama icabetle mukâbelede bulun.

İlahî! Arif kullarını kurbunla müşerref eylediğin gibi beni de müşerref eyle. Beşeriyetin kayıt ve takıntılarından beni de âzâde kıl.

Ey Âlemlerin Rabbi! Tertemiz kullarından olabilmem için demimde, damarımda ve kalbimdeki günah alâkalarını tamamen izale buyur.

Allahım! Seyyidimiz, Efendimiz Hazreti Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem), pırıl pırıl aile efradına, her biri mücessem birer kerem âbidesi olan bütün ashâbına salât ve selâm eyle ve onların hürmetine dualarımızı kabul buyur.

----------------------------------------------------------------------

GÜNÜN ZİKRİ: " EL - GÂNİ "
TESBİH ADEDİ: 1060
TESBİH NİYETİ: GERÇEK ZENGİNLİK, GENİŞ RIZIK, İNSANLAR TARAFINDAN SEVİLMEK…

 
İçeriğe dön | Ana menüye dön