ŞABAN 14 (30 NİSAN) - HAKİKİ KİŞİSEL GELİŞİM SİTESİ

İçeriğe git

Ana menü:

ŞABAN 14 (30 NİSAN)

ÖZEL KUR-3

MEAL”

A’RÂF-90-91-92. “Halkı içinde söz sahibi ve küfürde kökleşmiş önde gelenler, diğerlerini sıkıştırmaya başladılar:

Bakın, eğer Şuayb’a uyacak olursanız, bilin ki kaybeder ve perişan olursunuz!”

Nihayet o korkunç sarsıntı onları kıskıvrak yakaladı da, oldukları yerde yüzüstü kapaklanıp gittiler.

Şuayb'ı yalanlayanlar sanki yurtlarında hiç oturmamış gibiydiler.

Asıl ziyana uğrayanlar Şuayb'ı yalanlayanların kendileridir.”

--------------------------------------------------------------------------------------------

HADİS”

"Yönettikleri insanlara, ailelerine ve sorumlu oldukları kişilere adaletli davrananlar,

Allah Teala katında, Rahman'ın yanında nurdan minberler üzerinde ağırlanacaklar."

(Nesai, Adadü’l-kudat, 1)

--------------------------------------------------------------------------------------------

TEFEKKÜR PENCERESİ”

*İnsan, şuur ve iradesiyle; idrak ve düşüncesiyle “konsantre” olarak engin rahmeti kavrama ve soluklarıyla ona kendi nağmesini katma sorumluluğu altındadır.

*İçinde yaşadığı topluma, insanlığa, hatta bütün canlılara, bir insanlık borcu olarak merhamet etme mükellefiyetindedir.

*O, bu yolda merhamet ettiği nispette yücelir; gadre, zulme, insafsızlığa düştüğü ölçüde de horlaşır, hakirleşir ve insanlığın yüzkarası olur.

*Merhamet edin ki, merhamete mazhar olasınız!

*Yerde merhamet eden bir ele, gökler ötesi âlemlerden bin muştu gelir.

*Bu sırrı kavrayan atalarımız, her yerde bin merhamet ocağı tüttürdüler.

*İnsanları da aşarak, hayvanları koruma ve himaye etme vakıfları tesis ettiler.

*Bu, onlardaki derin merhamet anlayışının, bir karakter, bir huy hâline gelmesinden başka bir şey değildi.

*Ayağı kırılmış bir kuş, kanadı sakatlanmış bir leylek, kim bilir hangi merhamet erini ta ciğerinden vurdu ki; menziline varamamış garip kuşlar için, huzur evi yapar gibi, ona, hayvanî barınaklar yapma fikrini ilham etti.

*Ah! Keşke, onların, hayvanlara merhamet ettiği kadar, insanlarımıza merhametli olabilseydik...

--------------------------------------------------------------------------------------------

NURDAN YANSIYANLAR”
(Dünden Devam)

Dördüncü Delil
Ey inatçı arkadaş!

Gel, sana daha hayret verici bir şey göstereceğim. Bak, şu memlekette bütün bu işler, şeyler değişti, değişiyor. Hiçbir şey belli bir halde durmuyor. Dikkat et, bu gördüğümüz cansız cisimler, hissiz kutular, her şeye hükmeden birer varlık şeklini alıyor. Âdeta her bir şey bütün eşyaya hükmediyor.

İşte yanımızdaki şu makineye (meyve veren ağaçlara) bak, sanki emir veriyor ve onun donatılması, işlemesi için gereken maddeler uzak yerlerden koşup geliyor.

İşte bak! O şuursuz cisim (hububata, tohum) âdeta işaret ediyor ve en büyük bir cismi kendine hizmetkâr yapıyor, işlerinde çalıştırıyor.

Daha başka şeyleri de bunlara kıyasla. Âdeta her bir şey, bu âlemdeki bütün varlıkları kendine itaat ettiriyor.

Eğer o gizli Zât’ı kabul etmezsen, O’nun bu memleketin taşında, toprağında, hayvanlarda ve insan misali varlıklarda görünen bütün hünerlerini, sanatını, kemâl vasıflarını tek tek o şeylere vermen gerekir.

İşte, aklın uzak gördüğü mucize sahibi bir tek Zât’a bedel, milyarlarca şeyin O’nun gibi mucizeler gösterdiğini, birbirine hem zıt hem benzer olduğunu ve iç içe bulunduğunu kabul edeceksin ki, intizam bozulmasın, ortalığı karıştırmasınlar.

Hâlbuki bu koca memlekette idareye iki parmak karışsa her şeyi karıştırır. Çünkü bir köyde iki muhtar, bir şehirde iki vali, bir memlekette iki padişah bulunsa işler karışır.

Nerede kaldı ki, her şeye hükmeden sayısız varlık beraber bulunsun!

Beşinci Delil
Ey vesveseli arkadaş!

Gel, bu koca sarayın nakışlarına dikkat et, bütün bu şehrin süslemelerine bak, bu memleketin kusursuz düzenini gör ve bu âlemdeki sanatları tefekkür et!

İşte bak, eğer sonsuz mucizeleri ve hünerleri olan gizli bir Zât’ın kaleminin işlediği kabul edilmezse, şu nakışları şuursuz sebeplere, kör tesadüfe ve sağır tabiata vermek gerekir.

O vakit, bu memleketin her bir taşının, her bir otunun öyle mucize sahibi birer nakkaş, öyle harikulâde birer kâtip olması lâzım gelir ki, bir harfte bin kitabı yazabilsin, bir nakşa milyonlarca sanatı yerleştirebilsin. Çünkü bak şu taşlardaki nakşa; her birinde bütün sarayın nakışları, bütün şehrin düzeni ve kanunları, bütün memleketin teşkilat programı var.

Demek, bu nakışları yapmak, bütün memleketi yapmak kadar harikadır. Öyleyse her bir nakış, her bir sanat o gizli Zât’ın birer ilancısı, birer mührüdür.

Madem bir harf, kâtibini göstermeden olmaz; sanatlı bir nakşın nakkaşını bildirmemesi mümkün değildir.

O halde, bir harfte koca bir kitabı yazan, bir nakışta bin nakış işleyen nakkaşın, kendi kitabıyla ve nakşıyla bilinmemesi nasıl mümkün olur!..

(Devamı Yarın)

--------------------------------------------------------------------------------------------

DUA İKLİMİ”

Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla…

Ey ulular ulusu Rabbimiz! Heybetinin nurundan bir denize de bizi daldır, daldır ki, dünyadan ruhumuzda rahmetinin şuaları olduğu bir hâlde çıkabilelim.

Bize, gizlediğin isminle mukabelede bulun ve vücudumuzu Kendi nezdinde saklı tuttuğun sırrının vücuduyla doldur, doldur ki, Senin sıyanet edip yüce katında setrettiğin kemâl-i mutlak ve sırr-ı muhakkaka erebilelim, erip onları görebilelim.

Bizi izzetinin müşahedesine de mazhar kıl ve başkalaşıp çizgiyi terk etmekten bizi koru.

Bizi kudsî tecellîlerinle pak hâle getir. Kuru çamurdan, şekillenmiş balçıktan bizi arındıracak rûhânî bir yardım lutfet. Göz kapaklarının açılıp kapanmasından daha hızlı olan gizli ve sürpriz lütuflarınla imdadımıza yetiş.

Bizi izzet mahallinde durdur ve gözlerden koruyup sakla. Hakka’l-yakînin müşahedesine erdir.

Ey Kaviyy, ey Metîn, ey Aliyy, ey Ğaniyy, ey Kerîm, ey Ğafûr, ey Halîm, ey Rahman ve ey Rahîm!

Ey zerreye güneş olma istidâdını veren Ulu Allahımız!

Varlık devam ettikçe vücudumuzun üzerine Seni müşahede güneşini doğdur. Zaman sürdükçe vücudumuzu Kendinden olan vücudunun nurlarıyla tenvîr buyur.

Bizi afiyette kılacağın ve ufkumuzu açacağın bahçelere al.

Ey Hannân, ey Mennân, ey Rabb, ey Rahîm; ey rahmet ve ğufran, izzet ve burhan, azamet ve saltanat, fazl u ihsan sahibi, ey Hayy u Kayyûm, ey celâl ve ikrâm sahibi, ey Latîf ve ey Habîr!

Ey acizlerin güç kaynağı Allahımız! Bize lütfunun libaslarını giydir ve bize şefkat ve ihsan ile teveccühte bulun.

Tedbîr kuruntularından kalbimizi temizle ve sebeplerin verasındaki Müsebbibü’l-Esbâbın Sen olduğunu gönlümüze duyur.

Nurunla bizi Kendine hidayet eyle. Huzurunda tastamam ve dosdoğru bir ubûdiyetle durmaya bizi muvaffak kıl.

Kalblerimizden tedbîr zulmetlerini çıkar. Çıkar ve kalblerimizde ilahî vedîa olarak bulunan sırlarımıza her şeyi Senden bekleme makamı sayılan tefviz nurlarını yay.

Senin hakkımızdaki tercihlerinin güzelliğini gönüllerimize duyur, duyur ki, hakkımızdaki hüküm ve tercihin bizim kendi tercihlerimizden bize daha sevimli gelsin.

Ey Yüce Rabbim! Efendimiz Hazreti Muhammed’e ve tertemiz ailesine salât ü selâm et ve bereket ihsan eyle. O salât ü selâm ve bereket hakkı için beni ve kadın erkek bütün inananları da bağışla; ey afv u mağfireti en güzel ve en hayırlı olan!

--------------------------------------------------------------------------------------------

GÜNÜN ZİKRİ:  " EL - EVVEL "

TESBİH ADEDİ: 37

TESBİH NİYETİ: HER HAYIR İŞİNDE BİRİNCİ OLMAK…

 
İçeriğe dön | Ana menüye dön