ŞABAN 22 (8 MAYIS) - HAKİKİ KİŞİSEL GELİŞİM SİTESİ

İçeriğe git

Ana menü:

ŞABAN 22 (8 MAYIS)

ÖZEL KUR-3

MEAL”
A’RÂF-189-190. “O Allah ki, sizi tek bir nefisten yarattı ve onunla aynı tür ve mahiyetten de kendisiyle ünsiyet etsin diye eşini var etti.

Derken, bu ikisi bir araya gelip de erkek eşini bürüyünce, kadın belli belirsiz hafif bir yük yüklenir ve onu bir zaman taşır.

Nihayet taşıdığı yük ağırlaşınca, eşler birlikte, bir endişe ve telaşla Rabbileri olan Allah’a yönelme gereği duyar ve

Eğer bize sağlıklı, eli ayağı yerinde bir çocuk verirsen, ant olsun biz de karşılığında şükredenlerden oluruz!” diye içten içe yalvarmaya dururlar.

Nihayet Allah onlara diledikleri gibi sağlıklı, eli-ayağı yerinde bir çocuk verir (ve bu şekilde birbirini takiben nesiller meydana gelir).

Ama anne-babalar, Allah’ın kendilerine verdiği bu nesiller sebebiyle, (onları tabiata ve sebeplere havale etme veya onlardaki güzellik ve başarıları ya bizzat kendilerinden veya çocukların kendilerinden bilme, ya da onlardan dolayı Allah’ı unutup, kendilerini tamamen onlara hasretme gibi yollarla) Allah’a ortaklar koşarlar.

Oysa Allah, Kendisine ortak koşanların ortak koşmasından da, koştukları ortaklardan da mutlak manâda aşkındır, nihayet derecede uzaktır.”

------------------------------------------------------------------------------------------

HADİS”

[Allah Resulü (s.a.s.) yolculuğa çıkacağı zaman şöyle dua ederdi.]

"Allah'ım! Seyahatimizde bizim sahibimiz ve geride bıraktığımız ailemizin vekili sensin!

Allah'ım! Yolculuğun sıkıntısından, kederli görünüşten,
aile ve malımızın kötü hallere düşmesinden sana sığınırım."

(Müslim, Hac, 425)

------------------------------------------------------------------------------------------

TEFEKKÜR PENCERESİ”

*Bir bahar gibi başlar her şey. Güzel tasavvurlar, tatlı düşünceler ve zümrütten hayallerle...

*Her güzel başlangıç, neticeye ermenin ilk şartı ve ilk sebebi olması itibariyle zevkli ve ümit vericidir.

*Ancak, pek çok güzel başlangıç vardır ki, “baharı görmeden hazana” erer ve geride kırağı vurmuş bir sürü yıkık rüya bırakır gider.

*Başlatılan her hayırlı iş, her hayırlı teşebbüs, kadirşinas mirasçılar ve birleri, binlere ulaştırma sevdalısı nesiller sayesinde varlığa erer ve süreklilik kazanır.

*Ve şayet, o iş ve teşebbüs, serpilip bağrında gelişebileceği bu ideal kadroyu ve bu karasevdalıları bulamazsa, samyeli vurmuş gibi kurur ve yerle bir olur.

*Mısır’dan Roma’ya ondan da bütün Doğu medeniyetlerine ve hatta Osmanlı İmparatorluğu’na kadar, bilumum ümran-ı âlem aynı kader çizgisinde doğmuş, aynı platformda gelişmiş ve aynı hazin akıbetle kadavralaşarak tarihe mâl olmuştur.

*Bir bakıma böyle olması da zarurî ve tabiî idi; zira onlar, kendilerini devamlı kılacak özlerini çoktan yitirmişlerdi.

------------------------------------------------------------------------------------------

NURDAN YANSIYANLAR”

Nasıl ki bir kitap eğer yazma ve mektup ise onu yazmak için bir kalem yeter.

Eğer basılı, matbu olursa, o kitabın basılması için harfleri sayısınca kalem, yani demir harf gerekir.

Eğer bazı harflerine gayet ince bir hatla o kitabın büyük kısmı sığdırılmışsa –Yâsin sûresi “Yâ Sin” ifadesinde yazıldığı gibi– o vakit bütün o demir harflerin küçükleri de lâzımdır ki, kitap o tek harfe sığsın.

Aynen öyle de, şu kâinat kitabına, Samed Yaratıcının kudret kaleminin bir yazması ve Ehad Zât’ın bir mektubu dersen, zorunluluk derecesinde bir kolaylık ve lüzum derecesinde bir akla uygunluk yoluna gidersin.

Eğer onu tabiata ve sebeplere verirsen, imkânsızlık derecesinde zor, akıl dışılık derecesinde zahmetli ve hiçbir şüphenin kabul etmeyeceği hurafeli bir yola saparsın.

Bu ikinci yolda, tabiat için her bir toprak parçasında, su damlasında, hava zerresinde milyarlarca madenî matbaa ve sayısız manevî fabrika bulunması lâzımdır ki, çiçekli, meyveli, sanatlı sayısız varlığın meydana gelmesine vesile olabilsin.

Yahut onlarda her şeyi kuşatan bir ilim, her şeye yeten bir kuvvet bulunduğunu kabul etmek gerekir ki, şu sanatlı varlıklara hakiki kaynaklık edebilsinler. Çünkü toprağın her bir parçası, suyun her bir damlası ve havanın her bir zerresi çoğu bitkinin yetişmesini sağlayabilir.

Hâlbuki her bitkinin -meyveli de olsa, çiçekli de olsa- meydana gelişi o kadar muntazam, o kadar ölçülü ve özünde o kadar birbirinden farklıdır ki, her birine, yalnız kendisine mahsus manevî birer fabrika veya ayrı birer matbaa lâzımdır.

Demek ki, tabiat her şeyin asıl sebebi kabul edilirse, vasıta ve araç olmaktan kaynaklık mertebesine çıkarsa her bir şeyde diğer bütün varlıkların makinelerini bulundurmaya mecburdur.

İşte bu tabiatperestlik fikrinin esası öyle bir hurafedir ki, hurafeciler bile ondan utanıyor.

Kendini akıllı zanneden aldanmışların nasıl saçmalayarak sonu olmayan bir akılsızlığı kabul ettiklerini gör, ibret al!

Kısacası: Nasıl ki bir kitabın her harfi, kendi varlığını bir harf kadar gösterir ve kendisine tek bir şekilde işaret eder; kâtibini ise on kelimeyle tarif edip pek çok yönüyle gösterir.

Mesela, “Benim kâtibim yazı sanatında ustalık sahibidir, kalemi kırmızıdır, şöyledir, böyledir.” der.

Aynen öyle de, şu büyük âlem kitabının her bir harfi, kendi varlığını ancak büyüklüğü ve sureti kadar gösterirken, Nakkaş-ı Ezelî’nin isimlerini bir kaside kadar tarif eder ve keyfiyetleri sayısınca işaret parmaklarıyla gösterir, o isimlerin Sahibine şahitlik eder.

Demek, hem kendini hem bütün kâinatı inkâr eden safsatacı bir ahmağın, yine de Sâni-i Zülcelâl’i inkâra gitmemesi gerekir.

------------------------------------------------------------------------------------------

DUA İKLİMİ”

Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla…

Ey her şeyi ihata edip kuşatan, verdiği atâsını engelleyecek hiçbir kimse ve hiçbir merci bulunmayan, nezdindeki hazineler asla tükenmeyen, lütuf ve ihsanları bütün varlığı baştan başa saran Yüce Allah’ım!

Bütün hazinelerinin kapılarını ve remizli sırlarının hakikatlerini bana da aç. Teveccüh edip yöneldiğim sadece Sen ol.

Allah’ım! Gören gözüm ol ve gördüğüm her şeyi Seninle gördür. Bana ait her şeyi, bütün vasıflarımı, Senin tecellî nurlarınla gizle ve yok et. Öyle et ki, bende bana râcî hiçbir şey kalmasın ve ben her şeyimle sadece Sana yönelmiş olayım.

Bana her zaman rahmet, inayet, hıfz, riayet, ihtisas ve vilayet nazarıyla bak. Beni hususî seralarına al ve yüce dostluğuna mazhar kıl. Kıl ki, hiçbir şey perde olup Seni rü’yetten beni alıkoyamasın.

Her şeyde nazarından bana lutfettiğin nazarla Sana bakabilmeyi lutfet. Beni tecellilerini almaya hazır ve istidatlı kıl. Yeryüzünde matmah-ı nazarın kıldığın, fazlını, ihsan ve ikramını onlara verdiğin ve onlar üzerinden varlığa yaydığın velî ve insan-ı kâmil kullarından eyle.

Ey kullarının acz ü fakrı muhakkak, Kendisinin ise istiğnası mutlak olan!
Ey her şeyden müstağni ve her şey Kendisine muhtaç bulunan!
Ey her şeyin dizgini elinde olan ve her şey Kendisine rücû eden!
Ey künhünü ve mahiyet-i ulûhiyetini Kendinden başka hiç kimse bihakkın bilemeyen, Kendi varlığına en büyük delil yine Kendisinden istidlâl edilen, vücudu mutlak, varlığı Kendinden olan yegâne varlık!
Ey faydaları kullarına dönsün diye salih amelleri onlara musahhar kılan!
Ey Kendisinden başka hiçbir maksadım olmayan ve cömertlik ve hayrından başka hiçbir şey bana kâfi gelmeyen!
Ey istenilenin çok ötesinde cömert olan!
Ey istemeden ihsanda bulunan!
Ey bir isteği olanlar varıp huzurunda duran!
Ey her işinde kâdir ve galip olan! Ey her kuluna ihsanda bulunan ve dilediğinde geri alan!

Ben bir talebin derdine düştüğümde, her hâl ü kârda kendimi Sana kul olarak bulurum.

Ey Mevlâm, benim velim ol; ol ki Sen beni benden daha iyi gözetirsin.

Allahım! Senin zâhirî tecellîlerine asla ulaşılamaz ve idrak edilemez.
Senin esrarının şifreleri katiyen çözülemez. Çözülüp esrârına vâkıf olunamaz.
Sen gizlilerden gizli ve bilinemez bir bâtın olduğun halde ben Seni nasıl bilebilirim ki!

Ey Allahım! Senden ehadiyet sırrının inkişafını, ubûdiyetin hakikatini diliyor ve rubûbiyetinin şanına yakışır bir kıyam ve duruş istiyorum.

Allahım! Fahr-i Âlem Efendimiz Hazreti Muhammed’e ve kendisine daha çocuk iken hikmet verdiğin ve “Doğduğu gün de, vefat ettiği gün de, diriltilip kabirden kalkacağı gün de selâm olsun ona.” diyerek selâmda bulunduğun Zekeriya peygamberin oğlu Yahya Nebîye salât ve selâm eyle. Senin salât ü selâmın Efendimiz’in ve onun üzerine olsun.

------------------------------------------------------------------------------------------

GÜNÜN ZİKRİ: " EL - MÜNTEKİM "

TESBİH ADEDİ: 630

TESBİH NİYETİ: ZULÜM VE FENALIKLARDAN KORUNMAK…

 
İçeriğe dön | Ana menüye dön