Ana menü:
BİR AYET:
Nisa / 36.
“…Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez.”
BİR HADİS:
İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor:
"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
"Kalbinde zerre miktar kibir bulunan kimse asla cennete girmeyecektir!" buyurmuştu.
Bir adam:
"Kişi elbisesinin güzel olmasını, ayakkabısının güzel olmasını sever!" dedi.
Aleyhissalâtu vesselâm da:
"Allah Teâla hazretleri güzeldir, güzelliği sever! Kibir ise hakkın ibtali, insanların tahkiridir. (Hakkı kabul etmeme, insanları küçük görmedir.)" buyurdular."
ÜÇ ZAAF - ÜÇ FAZİLET
Ucub, kibir ve fahr; insanı mahveden zaaflardandır. Üçü arasında nisbî bir fark olmakla beraber, hepsiyle de mutlaka mücadele edilmesi gerekir. Hem de kesintisiz bütün bir ömür boyu mücadele...
Ucub, insanın kendini beğenmesidir. Öyle ki şahıs bu zaaf sebebiyle kendini her zaman üstün görür ve hayatını da bu yanlış mülâhazaya göre programlar. Kibir ise, içteki büyüklük hissinin, yani ucbun dışa taşarak, insanın davranışlarına aksetmesidir. Fahre gelince o da insanın, kendi meziyetleriyle sermest olması ve başkalarını hakir görme hastalığıdır.
Bir gayr-i müslimde bu boşluklar varsa ona iman zor nasip olur. Bunları içinde taşıyarak ölen mü’minler ise, ekseriyetle cennete ulaşmada zorlanırlar.
İhlas, mahviyet ve tevazu, benlikteki bu üç boşluğu dolduracak fazilet buudlarıdır. Mü’minler, mutlaka bu üç faziletle mücehhez hâle gelmelidirler ki, önceki üç rezilenin kurbanı olmasınlar.
YİRMİ SANİYEDE
Şeytan hizmetçi kılığına girmiş ve yirmi sene Cüneyd-i Bağdadi Hazretlerinin yanına gidip gelmişti. Bir türlü gönlüne vesvese vermeye, ona istediklerini yaptırmaya muvaffak olamamıştı.
Bir gün:
-“Ey Üstad! Yoksa siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?” Dedi.
Hz. Cüneyd:
-“Sen lanetli İblissin. İlk geldiğin andan beri seni tanıyorum,” buyurdu.
Şeytan:
-“Ey Sultan-ı Muhakkikin! Sizin kadar yüksek dereceye ulaşan başka büyük bir zat tanımıyorum. Yirmi senedir size hiçbir istediğimi yaptırmaya muvaffak olamadım,” dedi.
Bu sözleri işiten Cüneyd Hazretleri nefretle:
-“Defol mel’un! Şimdi de beni kendini beğenme hastalığına düşürerek mahvetmek mi istiyorsun? Yirmi senede yapamadığını yirmi saniyede mi yapacaksın? Yıkıl karşımdan!” Diye bağırdı.
ŞEYTAN NE ZAMAN GALİP GELİR?
Musa (as) bir mecliste oturuyordu. Yanına İblis geldi. Hz. Musa İblis’e sordu:
-“Bana öyle bir günahı anlat ki, âdemoğlu onu işlediği zaman, sen ona galip gelmiş olasın.” İblis şöyle anlattı:
-“Kendini beğendiği, hizmet ve ibadetini çok bulduğu, günahını unuttuğu zaman ona galip gelirim.”
BENLİĞİ TERKETME
Benliği ve benlik buudlu şeyleri terk etmek çok önemlidir ve önemine binaen de üzerinde ne kadar durulsa yeridir. Zira kâmil insan olabilmenin birinci şartı budur. O ise, insan olmanın yegâne gayesidir.
Şeytan benlik ve enaniyet sebebiyle huzurdan kovulmuştur. Her halde, onun huzurdan kovulmasını netice veren şeyler, insanın huzura kabulüne sebep olacak değildir.
Hâlbuki kâmil insan olma, Cenâb-ı Hakk’ın huzur-u hassına kabul demektir.
İlim, irfan elde edilen mertebeye sadece buud kazandırabilir. Yoksa, bizzat manevî mertebe kazandıramaz.
Zannediyorum ilmine irfanına güvenip caka satanlar, ahirette bir çobandan farksız olarak haşrolacaklardır.
SALİH ŞÜKÜR
Hz.Ömer (r.a.) diyor ki:
-“İnsanın salih tevbe yapabilmesi için günahını bilmesi; salih amel yapabilmesi için kendini beğenmişlikten sıyrılması; salih şükür yapabilmesi için de yetersizliğinin farkında olması gerekir”
TOPRAKTAN YARATILANLARA, KİBİR YARAŞMAZ
Hz. Ali Efendimiz, kendisine kibir hali olan bir gence şöyle buyurmuştur:
-“Ey genç! Her zaman mütevazi ol! Topraktan gelen insanın, toprak üstünde böbürlenip kibirlenmesi uygun olmaz.”
KURBAĞANIN CEVABI
Anlatıldığına göre Hz. Davud (as) bir sahile çekilmiş, orada bir yere kapanarak bir yıl süre ile kendini ibadete vermişti. Sonunda bir gün “Ya Rabbi, belim büküldü, gözlerim görmez oldu ve göz pınarlarım kurudu. Bu durumun sonu nereye varacak bilmiyorum.” dedi.
Bunun üzerine Allah (cc) bir kurbağaya “Kulum Davud’a cevap ver” der. Allah’ın bu emri üzerine kurbağa ona şunları söyler:
-“Ey Allah’ın peygamberi, bir senedir ibadet ediyorsun diye Allah’ı minnet altında mı bırakmak istiyorsun? Seni peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, ben otuz veya altmış yıldır saz parçası üzerinde Allah’ımı tesbih ettiğim, o’na hamd ettiğim halde yine de O’nun korkusundan tırnaklarım titriyor.”
Kurbağanın bu sözlerini dinleyen Hz. Davud (as) hüngür hüngür ağlamaya başladı.