ŞABAN 17 (3 MAYIS) - HAKİKİ KİŞİSEL GELİŞİM SİTESİ

İçeriğe git

Ana menü:

ŞABAN 17 (3 MAYIS)

ÖZEL KUR-3

MEAL”

A’RÂF-146. “Hiç hakları olmadığı, olması da mümkün bulunmadığı halde yeryüzünde büyüklenip çalım satanları âyetlerimden yüz çevirteceğim.

Öyle ki onlar, yolumuzun doğruluğuna dair ne kadar iz, işaret ve delil görürlerse görsünler yine de onlara inanmazlar.

Olgunluk ve doğruluk yolunu görseler, onu izlenmesi gereken yol olarak benimsemezler; buna karşılık, eğrilik ve taşkınlık yolunu görseler, hemen onu takip edilecek yol olarak benimserler.

Böyle yaparlar, çünkü onlar âyetlerimizi baştan ve peşinen yalanlamış olup, onların anlam ve faydalarını idrakten bütün bütün uzaktırlar.”

-------------------------------------------------------------------------------------

HADİS”

"Anne baba cennet kapılarının en ortancasıdır.

Bu kapıdan girme fırsatını ister kaçırırsın ister yakalarsın."

(Tirmizi, Birr ve sıla, 3)

-------------------------------------------------------------------------------------

TEFEKKÜR PENCERESİ”

*Affedilmeye gönül bağlamış bir insanı, affedicilikten uzak düşünme imkânı yoktur.

*O bağışlanmayı sevdiği gibi, bağışlamayı da sever.

*Hatalarının iç âleminde tutuşturduğu ıstırap ateşinden kurtulmayı, af kevserlerinden kana kana içmede
olduğunu bilen birisinin, affetmemesi mümkün müdür..?

*Hele affedilmenin yolunun, affetmeden geçtiği bilinirse...

*Affedenler affa mazhar olur. Bağışlamasını bilmeyen bağışlanmaz.

*İnsanlara karşı müsamaha yolunu tıkayanlar insanlığını yitirmiş canavarlardır.

*Bir kere olsun, kendi günahının muhasebesiyle iki büklüm olmamış bu hoyratlar, hiçbir zaman affedicilikteki yüce zevki idrak edemeyeceklerdir.

*Hz. Mesih (aleyhisselam), taşlanmaya götürülen bir mücrim karşısında, eli taşlı kalabalıklara şöyle seslenmişti: “İlk taşı hiç günahı olmayan birisi atsın!”

*Bu bağlayıcı ifadedeki inceliği anlayan hangi fert, taşlanacak başı varken, başkasını taşlamaya yeltenir?

*Keşke, hayatını başkalarının hayat muhasebesinde tüketen günümüzün talihsizleri bunu anlayabilselerdi..!

*İşin doğrusu şu ki; biz, benliğimiz içindeki putu, bir Hz. İbrahim (as) cesaretiyle kırmadıktan sonra, ne nefsimiz adına, ne de başkaları adına hiçbir zaman isabetli karar vermeye muktedir olamayacağız...

-------------------------------------------------------------------------------------

NURDAN YANSIYANLAR”

(Dünden Devam)

Sekizinci Delil:
Gel, ey nefsim gibi kendini akıllı zanneden akılsız arkadaş!
Şu muhteşem sarayın sahibini tanımak istemiyorsun. Hâlbuki her şey O’nu gösteriyor, O’na işaret ve şahitlik ediyor. Bütün bu şeylerin şahitliğini nasıl yalanlıyorsun? Öyleyse bu sarayı da inkâr et ve “âlem yok, memleket yok” de, kendini de inkâr edip işin içinden çık! Yahut aklını başına al, beni dinle!

İşte bak: Şu sarayda ve memleketin her tarafında değişmez unsurlar, madenler var. Âdeta memleketten çıkan her şey bu maddelerden yapılıyor. Demek, bu maddeler kimin mülküyse bunlardan yapılan her şey de onundur. Tarla kiminse mahsul ona aittir. Deniz kiminse içindekiler de onundur.

Hem bak, bu tezgâhlarda dokunan şeyler, işlenen nakışlı kumaşlar bir tek maddeden yapılıyor. O maddeyi taşıyan, hazırlayan ve ip haline getiren, elbette, açıkça, birdir. Çünkü bu iş ortaklık kabul etmez. Öyleyse dokunup işlenen bütün sanatlı şeyler O’na mahsustur.

Bak, bu dokunan, yapılan şeylerin her bir çeşidi memleketin her tarafında bulunuyor. Hemcinsleriyle her yere öyle yayılmış ki, beraberce, birbiri içinde, aynı tarzda, aynı anda yapılıyor ve dokunuyorlar.

Demek bu, bir tek Zât’ın işidir, çünkü her şey tek emirle hareket ediyor. Yoksa böyle bir anda, bir tarzda, bir mahiyette, bir toplulukta ittifak ve birbirine uygunluk imkânsızdır. Öyleyse bu sanatlı şeylerin her biri, o gizli Zât’ın ilancısı hükmünde, O’nu gösteriyor.

Âdeta her çiçekli kumaş, sanatlı makine ve tatlı lokma, o mucize sahibi Zât’ın birer damgası, mührü, nişanı ve imzasıdır. Her biri hal diliyle der ki: “Ben kimin sanatıysam, içinde bulunduğum sandıklar ve dükkânlar da O’nun mülküdür.”

Her bir nakış der ki, “Beni kim dokuduysa, bulunduğum top da O’nun dokumasıdır.” Her tatlı lokma ise, “Beni kim yapıyor, pişiriyorsa bulunduğum kazan da O’nundur.” diye ilan eder.

Her bir makine şöyle der: “Beni kim yaptıysa her yere yayılmış bütün benzerlerimi de O yapıyor ve memleketin her tarafında bizi yetiştiren O’dur. Demek, bu memleket de O’na aittir. Öyleyse bu memlekete, bu saraya kim sahipse bize de o sahip olabilir.”

Sözün Özü: Nasıl ki şu memleketi meydana getiren unsurlar, maddeler memleketin her tarafına yayılmıştır ve onların sahibi de bütün memleketi elinde tutan bir tek Zât olabilir. Aynen öyle de, ondaki bütün sanatlar, birbirine benzediği ve aynı damgayı taşıdığı için, memleketin bütününe yayılmış sanatlı varlıklar, her şeye hükmeden tek bir Zât’ın eseri olduklarını gösteriyor.

İşte ey arkadaş! Madem şu memlekette, yani şu muhteşem sarayda birlik alâmeti ve damgası vardır. Çünkü bir kısım şeyler ancak bir iken kavranabilir. Farklı bir kısım şeyler ise -birbirine benzediği ve her tarafta bulunduğu için- tür bakımından birlik gösterir. Ve birlik, bir olan bir Zât’a işaret eder. Demek, onların ustasının, sahibinin, sanatkârının da bir olması gerekir.

Böyle garip bir gayb perdesinden böyle hayret verici ihsanları, hediyeleri şu varlıklara uzatan Zât’ı tanımamak, O’na teşekkür etmemek ne kadar divanece bir harekettir, bilir misin? Çünkü O’nu tanımazsan, mecburen diyeceksin ki, “Bu ipler, uçlarındaki elmasları ve diğer hediyeleri kendileri yapıp veriyor.” O vakit her ipe bir padişahlık kudreti atfetmek gerekir. Hâlbuki gözümüzün önünde, görünmez bir el o ipleri yapıp bu hediyeleri onlara takıyor.

Demek, bu sarayda her şey, kendisinden çok o mucize sahibi Zât’ı gösteriyor. O’nu tanımazsan, bütün bu şeyleri inkâr etmekle hayvandan yüz derece aşağı düşersin.

(Devamı Yarın)

-------------------------------------------------------------------------------------

DUA İKLİMİ”

Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla…

İlahî! Ne olur, dualarım ve onları kabulün arasındaki perdeleri kaldır.

Dileklerimi geri çevirme ve beni hicranımla, bir hiç hükmündeki havl ve kuvvet(sizliğ)imle baş başa bırakma.

Aczime, fakrıma ve ihtiyaç içinde oluşuma merhamet et. Kırıklarımı sarıp sarmala. Beni içine düştüğüm zillet ve hâletten kurtar.

Ey Hayy u Kayyûm, ey Zü’l-celâli ve’l-ikrâm! Sen ki, her şeyi rahmet ve ilminle kuşatansın. Bize de lütuf ve hilminle muamele et ve fazl u ihsanlarını üzerimize sağanak sağanak yağdır.

Ey Muhsin, ey Mün’im, ey her şeyi güzelliklerle bezeyen Mücemmil, ey hep iyilik ve lütufta bulunan Mütefaddil, ey güç kuvvet ve ihsan sahibi, ey bol armağan, sonsuz cömertlik ve kerem sahibi, ey Aliyy, ey Azîm, ey Arş-ı Azîm’in yegâne mâliki! Yüceler Yücesi Rabbimiz!

Rahmetinle saîd ve mesûd kıldığın bahtiyar kullarına, onunla Sana dua ve teveccühte bulunmalarını ilham buyurduğun en azametli ve en büyük ismin hürmetine, Senin kudret ve azametinin ilk tecellî ufku olan Arşının izzeti hürmetine, Yüce Kitabında yer alan sonsuz rahmetin hakkı için ve yüce, yüceler yücesi Zâtının nuru ve tastamam kelimelerin hakkı için Senden dileniyoruz:

Her işimizi ıslah edip salâha erdirecek şekilde bizi de rahmet ve mağfiretinle sarıp sarmala.

Her türlü rahatsızlıktan uzak ve güzel bir hayat ile bizi de bahtiyar kıl.

Ey Kâdir, ey Mevlâm, ey Ğâfir, ey Latîf ve ey Habîr! Ya İlahenâ!

Ne olur, bizi de sadece Senin hoşnutluğunu gözeten ihlaslı kullarından kıl.

Dosdoğru yola bilip görerek, yakîn ile sülûk edenlerden eyle. “Bizi hususî riayetinle gözet.”

İman etmiş ve imanıyla güvene ermiş olarak huzuruna gelebilmemiz için bize re’fet ve şefkatinle muamelede bulun.

İlmiyle amel eden bahtiyar kullarından olabilmemiz için bizi Kendi dosdoğru yoluna irşad buyur.

Allah’ım! Bütün elçilerin efendisi, daha önceki nebîlerin tasdik edicisi, âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz Hazreti Muhammed’e (aleyhissalâtü vesselâm), tertemiz aile efradına, ashâb-ı güzinine, evlâd-ı pâkına, ezvac-ı tâhirâtına, durulardan duru nesline ve bütün önden gidenlere, haklarında azap hükmü kesinleşmiş ya da doğru düşünüp doğru yolda yürümüş olan gelmiş ve gelecek bütün mahlûkat sayısınca, rahmet ve selâm ile memzûc, kabul ve devama mazhariyet hususiyetiyle özel, zaman ve mevcûdât devam ettikçe devam edip gidecek, varlık ahkâmı bâkî kaldıkça bekâ bulacak bir salât ile salât eyle. Bütün nimetlerinden dolayı Sana sonsuz hamd, minnet ve senalar olsun, ey Lâtîf ve Habîr olan Yüceler Yücesi, Merhametliler Merhametlisi Allahım!

-------------------------------------------------------------------------------------

GÜNÜN ZİKRİ:  " EL - BÂTIN "

TESBİH ADEDİ: 62

TESBİH NİYETİ: NEFSİ MUTMAİN, KALBİ GENİŞ OLMAK… İÇ RAHATLIĞININ ARTMASI…

 
İçeriğe dön | Ana menüye dön