RAMAZAN 25 (9 HAZİRAN) - HAKİKİ KİŞİSEL GELİŞİM SİTESİ

İçeriğe git

Ana menü:

RAMAZAN 25 (9 HAZİRAN)

ÖZEL KUR-4

MEAL”

YUNUS-88. “Musa, Allah’a şöyle yalvarıyordu:

Rabbimiz! Sen, Firavun’a ve onun ileri gelen yetkililerine dünya hayatında göz kamaştırıcı bir debdebe ve bol servet verdin;

(bunlara dayanarak) insanları Sen’in yolundan saptırıp dalâlet vadilerine atıyorlar Rabbimiz!

Rabbimiz! Onların mallarını mahvet ve kalplerine sıkıntı üstüne sıkıntı ver;

belli ki, o pek acı azabı görmedikçe iman edecek değillerdir.”

------------------------------------------------------------

HADİS”

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

"Ey Ali! Şu üç şeyi sakın geciktirme:

Vakti gelince namazı,

hazırlanınca cenazeyi,

dengi bulununca kız evlendirmeyi."

(Ali radıyallahu anh. Tirmizî)

------------------------------------------------------------

TEFEKKÜR PENCERESİ”

*Mesut olabilmek için, önce ruhun iyice teçhiz edilmesi, gönlün pâk ve temiz fikirlerle donatılması, sonra geçmişin kanatlandırıcı hatıralarıyla, geleceğin isabetli ve makul ümitlerinin yan yana mütalâa edilmesi lâzımdır ki, bu sayede, fenalıklara karşı konulabilsin.

*Şehevî hisleri frenleyip yükseltici duyguları da takviye ederek, yaşanan hayatın her lâhzasını faziletli kılmak mümkün olabilsin.

*Zaten ahlâkî hayatın yegâne düsturu da fazilettir.

*Aradığımız saadet ise, asla faziletten ayrı düşünülmeyen ve bir bakıma onun neticesi ve mükâfatıdır.

*Ruhu kanatlandırıp pervaz ettirecek ve kalbi daima canlı tutacak tek şey, Yaratıcı’nın hoşnutluğu düşüncesidir.

*Böyle bir fazilet düşüncesi olmadan mutluluktan bahis açmak abestir ve mânâsızdır.

*Bezmimize saadet mührünü basan müstesna varlık (sav), şu hasletleriyle hem faziletli hem de mutlu idi:

*O, o kadar azimli ve kararlıydı ki, Yüce Yaratıcı’nın tasvibinden geçmeyen hiçbir şeye, bütün hayatı boyunca bir kere olsun hüsnü kabul göstermemişti.

*O kadar dürüst idi ki, en ehemmiyetsiz şeylerde dahi, kimseye haksızlık etmemişti.

*Öyle üstün bir idrak ve kavrayışa sahip idi ki; bir kere olsun, iyiyi kötüden tefrik hususunda tereddüde düşmemişti.

*İnsanların fikirlerine karşı hep hürmetkâr kalmıştı.

*En anlaşılmaz meseleleri gayet rahatlıkla halleder; bir solukta, gaflet ve dalâlette olanları fazilet ve şerefe yükseltirdi.

*İfadelerinde akıl ve hikmet omuz omuzaydı; makul ve doğru bildiklerinde fevkalâde sebat gösterirdi.

*Böbürlenmeler, fahirlenmeler bir kerecik olsun, onun yakıcı ve eritici ikliminde görünme imkânını bulamamışlardı.

------------------------------------------------------------

NURDAN YANSIYANLAR”

Kur’an’ın üslûbu hem hayret verici hem benzersiz hem çok farklı hem de ikna edicidir.

O, hiçbir şeyi, hiç kimseyi taklit etmemiştir; hiç kimse de onu taklit edemiyor.

Üslûbu nasıl gelmişse tazeliğini, gençliğini, farklılığını daima korumuştur ve koruyor.

Mesela, bazı sûrelerin başında bulunan, “huruf-u mukatta” denilen harflerdeki eşsiz üslûpta beş-altı mucizelik parıltı saklanır.

(“Elif, Lâm, Râ.”   “Tâ, Hâ.”   “Yâ, Sîn.”  “Hâ, Mîm.” ….)

Sûrelerin başında zikredilen bu harfler, nefesin tutulup sesin açığa çıktığı anda okunan (mechûre),

gizli ve fısıltıyla okunan (mehmûse),

harf sükûn ile söylendiğinde sesin akmadığı (şedîde),

harf sükûn ile okunduğunda sesin aktığı (rahve),

ağızdan keskin olarak çıkan (zelâka)

ve mahrecinden çıkar çıkmaz kesilerek tekrar okunan (kalkale) harfler gibi pek çok harf çeşidinin her birinden yarısını almıştır.

Bölünme imkânı olmayan ve hafif okunan harflerden büyük kısmını, ağır ve kalın okunanlardan ise az kısmını almak suretiyle bütün bölümleri ikiye ayrılmıştır.

Şu birbiri içindeki kısımları iki yüz ihtimal içinde ancak gizli ve akılla bilinmeyecek bir tek yol ile ikiye bölmek mümkünken, o yolda, o geniş mesafede söz söylemek insan aklının eseri olamaz.

Buna tesadüf hiç karışamaz.

İşte sûrelerin başlarındaki, ilahî birer şifre olan harfler bunun gibi beş-altı mucizelik parıltısı daha gösterir.

Bununla beraber harflerin sırlı ilmine vâkıf âlimlerle hakikati delilleriyle bilen veli zâtlar, sûrelerin başındaki harflerden pek çok sır çıkarmış ve öyle hakikatler bulmuşlar ki, şu harfler onlar için kendi başlarına gayet parlak birer mucizedir.

------------------------------------------------------------

DUA İKLİMİ”

Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla…

İlahî! Senden yardım dilediğim zaman Senden başkasını dilemiş, zaten vaad etmiş bulunduğun şeylerin peşine düşersem, bu sefer de Seni(n rahmetini) itham etmiş olurum.

Kalbim Senden başka bir şeyde sükûn bulursa o zaman da Sana şirk koşmuş sayılırım.

Senin evsâf-ı mukaddesen ezelîdir; sonradan olmaktan ya da değişmekten münezzehtir. Hâl böyle iken benim Seninle maiyyetim nasıl söz konusu olabilir?

Senin yüce Zâtın her türlü illetten müstağni ve topyekün noksanlıklardan münezzeh olduğu hâlde benim zâtımla Sana yakınlığım nasıl düşünülebilir?

Bütün ağyârdan müteal iken Sen, Senden başkasının ayakta tutmasıyla nasıl ayakta durabilirim ben?

Allah’ım! Senden, Senin engin rahmetinden, şirkin şemmesi bile bulaşmamış bir tevhîd ve zerre kadar şek, şüphe karışmamış bir yakîn dileniyorum.

Ey nimetleri bütün ihsanların ötesinde olan, lütufları karşısında hakkıyla şükretmekten şükredenlerin aciz bulunduğu, Zâtına, Zâtıyla tevessül ettiğim, hem dar hem de geniş hallerimde Kendisine tevekkülde bulunduğum Yüceler Yücesi Zât!

İhtiyaçlarımı sadece Sana arz edebilirim. Umduklarımı da bir tek Sen gerçekleştirebilirsin. Beni gerçekleştirmeye muvaffak kıldığın bütün güzellikler sadece Senin yol göstermen, inayet etmen ve sebeplerini yaratmanla olmuştur.

Ey keremi, mahlûkatının bütün taleplerini karşılayacak kadar engin ve dergâhı, her yolcunun varıp iltica edebileceği kadar geniş olan Rabbim! Hamd olsun ki, âdet-i İlâhiyen üzere ihsanların akıp akıp gelmekte ve başımdan aşağıya sağanak olup yağmaya devam etmektedir.

Ey belalar karşısında kullarına yardım olarak sabır ve vermiş olduğu nimetlerin ziyadesi için ihsanlarına mukabil de şükür nimetini yaratan Rabbim! Beni imtihanlar karşısında sabır zırhına sığınmaya, nimetlerin mukabilinde de şükürle gerilmeye muvaffak kılmanı diliyorum Senden.

Gerçi hiçbir zaman hakkıyla şükretmem, o da bir tarafa, nimetlerin en küçüğünün bile büyüklüğünü ihata etmem mümkün değildir. Şu ikrar ettiğim aczime merhamet et ya Rabbî!

Zaten ona engin bir şefkatle, hem de en çabuk surette cevap verecek Senden başka bir zât yoktur.

Senin keremine de o yakışır. O cevabı vermeye de bir tek Senin gücün yeter.

Şayet tevbe ettiğim günahlarımı affetmen için ulu nezdinde geçerli bir mazeretim yoksa lütfen onları meccanen mağfiret buyur ve üzerlerini ört ey Merhametliler Merhametlisi Rabbim!

Nebiy-yi Muhterem Efendimiz’e, ashâb-ı güzînine salât ü selâm eyle ve o salavât hürmetine dualarımızı kabul buyur Allah’ım!

------------------------------------------------------------

GÜNÜN ZİKRİ:  " EL- BÂRİ "

TESBİH ADEDİ:  213 / 214

TESBİH NİYETİ:  İŞTE BAŞARILI OLMAK, MADDİ VE MANEVİ SIKINTILARDAN KURTULMAK…

 
İçeriğe dön | Ana menüye dön